NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
حُزَابَةَ
حَدَّثَنَا
إِسْحَقُ
يَعْنِي
ابْنَ
مَنْصُورٍ
حَدَّثَنَا
أَسْبَاطٌ
الْهَمْدَانِيُّ
عَنْ السُّدِّيِّ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ
الْإِيمَانُ
قَيَّدَ
الْفَتْكَ
لَا يَفْتِكُ
مُؤْمِنٌ
Ebu Hureyre'den demiştir
ki:
Nebi (S.A.V.) şöyle
buyurmuştur: "İman ihaneti bağlamıştır. Mü'min, ihanet etmez.”
İzah:
Ahmed b. Hanbel, I,
166-167; IV, 92.
Yular. atın zararlı
yerlere gitmesine engel olduğu gibi, iman
da mü'mini şanına yakışmayan hak ve adalet ölçülerine uymayan
hareketlerden alıkoyar.
Bu cümleden olmak üzere
iman; mü'minin arkadaşına veya kendisine güvenen bir kimseye ihanet etmesine
engeldir. Bir müslüman, şanına yakışmayan ihanet gibi çirkin bir işi yapamaz.
Ona pusu kurarak, veya uygun bir ortamı bulunca zayıf bir anında karşısına
çıkarak, üzerine saldırıp onu öl-düremez.
Metinde geçen
"mü'min ihanet etmez." anlamına gelen cümlesini nehiy anlamında bir
haber cümlesi olarak kabul etmek, mümkün olabileceği gibi litfl şeklinde
meczum okuyarak nahy-i gaib olduğunu ve cümlenin mü'min ihanet etmesin anlamına
geldiğini kabul etmek de mümkündür.
Her iki halde de, bu
hadis-i şerifle, mü'minler, ihanetten men'edilmişlerdir. Dolayısıyla ihanet
eden bir kimsenin, kamil bir mü'min olduğu söylenemez. Her ne kadar Ka'b b.
Eşref ve İbn Ebî Hakik müslümanlar tarafından hile ile öldürülmüşlerse de,
aslında bunlar Hz. Peygambere ve diğer müslümanlara dil uzatmakta çok ileri
gitmiş kimselerdi ve müsrüman-larla onlar arasında herhangi bir anlaşma, sulh
ve karşılıklı güven yoktu. Müslümanların, onlara verilmiş herhangi bir teminatı
da yoktu. Bunlar hareketleriyle müslümanlan karşı bir harekete zorluyorlardı.
Müslümanların da kendilerini onların zararından koruyabilmek için, onların
vücudunu ortadan kaldırmaktan başka bir çareleri kalmamıştı. İşte, bu gibi
şartlar altında» müslümanların onları hile ile öldürmelerini, ihanetle
vasıflandırmak mümkün değildir.
Ayrıca sözü geçen
kimselerin, müslümanlar tarafından öldürülmelerinin İslamda ihanetin
yasaklanmasından önceki bir tarihe rastlamış olması da düşünülebilir.[bk.
Feyzül-Kadir, el-Münavi, Abdur'rauf, III, 186.]